Fenerbahçeli olmak, eşini doğum için hastaneye yatırıp doktordan zaman var onayını aldıktan sonra dünyaya gelecek kızına ilk giysi olarak Fenerbahçe’nin yeni doğanlar tulumunu giydirebilmeleri için Küçükköy’ den Saraçoğlu Maraton Fenerium’ a gitmesi, telaş içinde ve aceleyle döndüğünde eşinin doğumhaneden çıktığını ve bebeğin giydirilmek üzere olduğunu görmesi yani doğum esnasında yanında olamamasıdır bazen.
Her maç günü eşiyle boşanma aşamasına gelmektir.
Fenerbahçeli olmak, bir ayrıcalığa sahip olmaktır ve o ayrıcalık Fenerbahçeli olmaktır.
Fenerbahçeli olmak, 1 milyon verip de aldığın pet şişe suyun içecek olduğunu kavrayan düşüncedir.
Bu sevdadır, bu bilinçle sevilir.
Bence bir bardak sudur Haziran sıcağında içilen yada tuzdur mis gibi aşımın içinde, taptaze bir vişne tanesidir çikolatalı dondurmamın üstünde, belki sıcacık bir bardak çaydır Kadıköy’ de iskele kenarındaki hasırda yada yanındaki karper peyniri veya simididir veya Kastamonu’ da dağda çevrilen bir kuzu , Antep’ in baklavası, Hatay’ ın künefesi, Balıkesir’ in höşmerimi, Beşiktaşlı Pando’ nun balkaymağı, İnegöl’ ün köftesi.
Ve arkadaşlarım bir şey fark ettim Fenerbahçelilik acıkmaya engel değilmiş.
Evet Fenerbahçeli olmak onu derinden ve her şeyden üstün tutarak yaşamaktır.
Kendi düğününden arada bir kaçıp düğün salonunun mutfağında Fenerbahçe maçını seyretmektir. Düğün hediyesi mi? M. United : 0 - Fenerbahçe : 1
Fenerbahçeli olmak, bilmediğini bilmektir, öğrenmeye heves etmektir, öğretmeye gönüllü olmaktır.
Fenerbahçeli olmak, ne istediğini bilmek değil, nasıl isteyeceğini bilmektir.
Fenerbahçeli olmak, ilerde doğacak evladının “Sarı Lacivert Şampiyon Fener” çekmesini şimdiden öğrenmesi için hamileyken mabedde olmayı planlamaktır.
Eskiden yapılan sezon açılışlarında veya uzunca bir süre maça gidemedikten sonra gidilen ilk maçta çıkış tünelinde çubuklu formayı görünce gözlerinin dolmasıdır.
Aşkın kimseye değil renklere olmasıdır.
Daha lise yıllarında hafta sonu arkadaşta kalacağım diyerek birlikte Ankara’ dan İstanbul’ a maçlara kaçmaktır.
Üst düzey yabancı misyonun verdiği bir yemekte Fenerbahçe-Gaziantep maçını, yemekte arkadaşıyla cep radyosu kulaklığından dinleyip, 4. golde masadakileri devirip “Gooollll” diye dakikalarca kimseye aldırmaksızın bağırmaktır.
Kışın ayazında pazar akşamı oynanacak maça cumartesi gecesinden stada sabahlamaktır.
Sarı lacivert bir şapka, atkı, forma veya rozet taşıyan çocuk-yaşlı, zengin-fakir, sağcı-solcu ayrımı yapmadan öz kardeşiymiş gibi sevgiyle bakmaktır.
Hiçbir maddiyat beklemeden yeryüzündeki tek taraflı en büyük aşktır o.
Fenerbahçeli olmak, düğün töreninde, yüzlerce insan önünde nikah kıyılırken nikah memurunun evlenmeyi kabul ediyor musunuz sorusuna sarı lacivert duyguları içinde “Evet” diye cevap vermek ve hemen akabinde orkestraya Fenerbahçe marşını çaldırmaktır.
Kayınpederin olacak kişiyle ilk görüşmende sessiz ve stresli ortamın bir anda televizyonda beliren Alex sayesinde 40 yıllık arkadaşmışsınız gibi değişip, güzelleşmesidir.
Fenerbahçeli olmak, aynı düşünceye sahip olan kişilerle duygularının paylaşmak anlamına geliyor benim için.
Bilet bulamadığın için gidemeyeceğin bir pazar günü maçını televizyonda izleyeceğinden dolayı maç saati gelinceye kadar Bayrampaşa’da oturan sevgilinle buluşmayı düşünüp Üsküdar’ a gelmesini isteyen ve vapurdan iner inmez daha hoşgeldin öpücüğü kondurmadan telefonun çalıp karşındakinin “Abi akşamki maça bilet buldum” demesi üzerine sevgilini paketleyip tekrar geldiği vapurla evine yollamaktır. Eee bir kalbe iki büyük sevgi sığmaz bazen.
8-9 yaşlarında küçük bir kız çocuğuyken bir gazetenin verdiği kağıttan “Fenerbahçeli centilmen taraftar kartına” adını soyadını yazıp fotoğrafını yapıştırmaktır.
Sen henüz 8 yaşındayken önce gözünü korkutmak için yapılan bir nezarethane gezisinden sonra Galatasaraylı olmazsan seni hapse alacağını iddia edip, çekmesinden kelepçeleri çıkaran başkomisere kollarını uzatıp “Hadi gidelim” demek ve arkaya dönerek babaya elveda anlamına gelen bir öpücük kondurmaktır. Babamın sayemde bir çilingir sofrası kazandığını yıllar sonra öğrendim.
Karımı boşarım Fenerbahçe’yi boşamam deyip herkese bu kadarda olmaz dedirtmek birde üstüne kız arkadaşının gözünde bu yüzden değer kaybetmeyi göze almaktır.
Fenerbahçeli olmak, nefes almak gibi, yaşamak gibi, canım gibi…
Fenerbahçeli olmadan bu sevgi anlaşılmaz, Fenerbahçe olmadan da hayattan zevk alınmaz bilen bilir.
Hiçbir şeyi Fenerbahçesinin üzerine koyamayıp, eşinin “En çok kimi seviyorsun” sorusuna “Seni seviyorum Sarı Kanaryam” diyerek politik davranabilmektir.
Fenerbahçelilik herkesin içinde tek olabilmektir.
Ya Fenerbahçe ya ben diyen 15 yıllık cimbomlu kocana tabiî ki Fenerbahçe. Başka koca bulurum ama başka bir Fenerbahçe asla demektir.
15 yıl içinde Kadıköy’ de 2 defa Fenerbahçe-Galatasaray maçlarının evliliğinin bilmem kaçıncı yıldönümüne denk gelmesi ve kocayı bırakıp yıldönümünü esas sevgiliyle kutlamak demektir.
Bütün hayatını Fenerbahçe’ye göre planlamak demek.
Fenerbahçeli olmak PSV maçı sabahı, sabah ezanıyla uyanırken bir sesin kulağına 3-0 diye fısıldadığını duyup, bütün gün herkese maç 3-0 bitecek diyerek dalga konusu olup, akşam maçı izlerken 3. gölü beklemekten ilk 2 golün sevincini yaşayamamaktır.
Tuncay denildiği zaman hüngür hüngür ağlamaktır. Yaşına, başına, mekana ve kariyerine bakmadan.
Altı aylık bebişin kucağında Üsküdar’ ın göbeğinde dolaşırken 2. katta olan bir dev ekran televizyonun 4’de 1’i gözüken kısmından Sakaryaspor maçını izleyip, Luciano’nun uzatmada attığı golden sonra ufacık bebeğin korkmasına aldırmadan ve yaşından başından utanmadan tabiri caizse eşekler gibi bağırmaktır.
Fenerbahçeli olmak, ölen yavrusunun arkasından onun vasiyetini yerine getirip Fenerbahçe’sini izlemesidir bir babanın.
Tribünlerde kaybedilen küçücük bir yürek için açılan pankart, o babanın büyük acısını şu dizelerle paylaşmaktır.
“Haykıracak nefesim kalmasa bile,
Ellerim uzanır olduğun yere,
Gözlerim görmese ben bulurum yine,
Kalbim durmuşsa inan çarpar seninle.”
Fenerbahçeli olmak, mutfakta rakı doldururken salondaki biraderin Old Trafford’ da Boliç’in gölüyle “Gooolll” diye bağırmasını duyup heyecandan koridordaki halıya ayak parmağını yakarak kadeh bir tarafa, küllük bir tarafa 4m. Ötedeki salona kadar uçtuktan sonra yerde kapı pervazına kafayı çarpıp durmaktır.
Fenerbahçeli olmak, şampiyon olunca Cumhuriyet gazetesine manşet attırmak, kırmızı Sabah logosunu sarı lacivert bastırmaktır.
Fenerbahçeli olmak, uzaydan görülmeyen ama dünya üzerindeki tek ve en büyük insanı yapıdır.
Gönül adamı olmaktır, hayattan zevk almaktır, doyumuz olmaktır, asla yetinmemektir.
Niye sini bir türlü söyleyemeden kendini adamaktır.
İnatçı olmaktır, dimdik durmaktır.
Biraz acıyı sevmektir, her gün gururla dolaşmaktır.
Durakta beklerken tezahürat bestelemektir, asfaltı lacivert, şeritleri sarı görmeyi istemektir.
Yazları stadı özlemektir, sabaha karşı gidip stadın duvarlarını sevmektir. Stadın çimenlerini yastığın altına koyup uyumaktır.
Mahalle maçlarında Gs-Bjk karmalarına karşı maç yapmaktır.
İş görüşmesinde “Galatasaraylı olmazsan işe alınmayacağı” söylendiğinde, “Dinimi değiştiririm takımımı değiştirmem” diyebilmektir.
Fenerbahçe marşını söylerken gözünden yaşlar süzülmesidir.
Şampiyonluk maçını yoğun bakımda dinlemek ve başında sarı lacivert bereyle sabaha kadar hastane koridorlarında turlamak, acile gelen hastaları başında aynı bereyle muayene etmektir.
Evlenme teklifini “Benimle evlenirmisin ve Fenerbahçeli olur musun?” diye yapmaktır.
Fenerbahçe’min maçlarını seyrederken duygulanıp ağlamaktır.
Galatasaray'a 5. gölü attıktan sonra çalıştığınız bankanın Galatasaray’ lı genel müdürüne “Daha yiyeceksiniz” diyebilmektir.
Fenerbahçelilik sevmektir, sevilmektir. Aşktır, onurdur, gururdur.
Kızgın kumlardan serin sulara atlamaktır.
İşte öyle bir şey.
Bir Fenerbahçelinin diğer bir Fenerbahçeliyi görünce gözlerinin içinin gülmesi demek.
Ektiğin tohumların filizlenmesi, yitirdiğin bir şeyin taşınırken bulunması demek.
Güneşin ilk ışıkları, sabah kuşların cıvıltısı demek.
Yağmurdan sonra buram buram toprak kokması demek.
Sevdiğin insanın karşına çıkması demek.
Toprağın, tohumların uyanışı, düşünme, düşünülme, sevmek, sevilmek demek.
Fenerbahçeli olmak 8-9 yaşındayken ofsayt gerekçesiyle verilmeyen golümüzden sonra Trabzon’un kontratağa çıkıp dakika 89’da Dobi Hasan’ın attığı golle Trabzon’a 1-0 yenilmeyi hazmedemeyip hüngür hüngür ağlamak ve o günden bu yana Trabzon’u çok sevmemek demektir.
Yani renkdaşlar Fenerbahçe bazen bir hastalıktır. Dünyanın en güzel hastalığı.
Yaşanan elim bir kaza sonrası 5 genç Fenerbahçeli kardeşimizi kaybetmenin üzüntüsü içindeyken onları defin ettiğimizin haftası tüm aile bireyleri ve taraflı tarafsız Tuzlalılarla birlikte mabedde Kocaelispor maçını seyretmek ve o seyir sırasında orada o güzellikleri tüm Fenerbahçe taraftarlarından ve yönetiminden görmek. Tuncay’ımın attığı golden sonra bize koşarak “Kalbimizdesiniz” diyerek kardeşlerimiz için yaptırdığımız pankartı işaret etmesi ve bizleri o anda gözyaşlarına boğmasıdır.
Fenerbahçeli olmak, atılan golden sonra heyecandan bayılıp, saha doktorunun revire götürelim dediği halde “Uğur bozulur” deyip tribünden ayrılmama, tezarühatlara devam etmek, revire gitmemektir.
Fenerbahçe’yi benden çok seviyorsun diyen eşinize “Evet” demektir.
Evlendiğiniz gün düğünden ara sıra kaçıp Orduevinin televizyon salonunda maç seyretmektir. İstanbulspor:0 – Fenerbahçe
Stada gittiğiniz her maçta, görebildiğiniz ve stada girebildiğiniz için Allah’a şükretmektir.
Maç günleri vapurda, yolda gördüğünüz herkese gülümsemek ve sevdiğinizi hissetmektir.
Maçın devre aralarında gidip çay almanızı istediği için eşinizi stada götürmemektir.
Hafta sonlarınızı Fenerbahçe’ye göre programlamaktır.
Fenerbahçeli olmak, sevgilin seni terk ettiği gün maça gidip hıçkıra hıçkıra “Fenerbahçe’m benim biricik sevgilim söyle senden başka kimin var benim” diye bağırmaktır.
Fenerbahçeli olmak, hastaneye kaldırıldığında “Aman oğluma haber vermeyin, bugün maça gidecek” demektir. Oğlu öğrenip gelince “ Ben çok iyiyim, hadi dön İstanbul’ a maça git” demektir. Oğlanın maça yetişemeyip Adapazarı gişeleri yakınında radyoda maçı dinlerken babasına en içten teşekkürüdür.
Odanın perdelerinin bir parçasını sarı, diğer parçasını lacivert yapmaktır.
Ablanı istemeye geldiklerinde annen baban verecekken odaya girip “Enişte Bey Fenerbahçeli değilse ablamı vermem” demek.
İç çamaşırına kadar Fenerium ürünleri giymek, kredi kartı olarak Fenerbahçe logolu ve takımımıza pay veren kartları kullanmak.
Maçın 20. dakikasında ensesinde patlatan meşaleden dolayı saha içine ambulansa alınıp “2 derece yanık var hastaneye gitmen gerek”
diyen doktora gülüp, maç bittikten sonra hastaneye gitmektir.
Fenerbahçeli olmak evlenme teklifini stad manzaralı Boce restaurantta almaktır.
Ev ararken ya boğazı ya Şükrü Saraçoğlu’ nu görsün demektir.
19 Temmuz 2003 tarihinde evlenebilmek için Kadıköy evlendirme dairesindeki memurlara yalvarmak, zar zor gün alabilmektir. 19.07
Her ülkeye, şehre gidişte Fenerbahçe logolu ürünler giymek göğsünü gere gere dolaşmaktır.
Şampiyon olunca Marmara denizini sarı lacivert görme hayalleri kurmaktır.
3-2’lik Bordo maçı sonrası şuurunu kaybedip, dolaba kafa atmak, dolabın üstüne yıkılmasına sebep olmak ve soluğu acilde almaktır.
Fenerbahçeli olmak, Boliç’in attığı golle kazandığımız Manchester maçından sonra sabaha kadar uyumayıp, sabah bütün İngiliz gazetelerini toplamaktır.
Fenerbahçeli olmak, daha Türkiye’ ye kesin dönüşü belli olmadan, hala İngiltere’ de çalışırken kombinesini almaktır.
Fenerbahçeli olmak, her sezon başında cimbomlu arkadaşlarınla 2 maç 6 puanına gönül rahatlığıyla iddiaya girmektir.
Dünden çok yarından az sevebilmektir.
Hiçbir zaman hiçbir koşulda eziklik hissetmemektir.
Evlenme teklifini stada pankart açarak yapabilmektir.
Ha birde nikah masasına 19.07 tarihinde oturup, 19.07 saatinde evet demektir.
4-3’lük Fenerbahçe maçını setretmek için sınav günü okuldan kaçıp yazılıdan 0 almaktır.
Eşine seni Fenerbahçe kadar çok seviyorum dediğinde ondan asla vazgeçmeyeceğini anlayıp sana teşekkür etmesidir.
12 yaşındaki bir çocuğun Bursa’ daki evinden gizlice kaçıp mabeddeki maçı seyretmesi ve dönüş yolculuğunda annesine telefon açıp babası duymadan anahtarları kapının önündeki ayakkabıların içine koymasını söylemesidir.
15 sene önceki gündüz maçlarına akşamdan gidip o sağuk havaya rağmen 3-5 arkadaşıyla Fenerbahçe sevgisinden bahsederken, ısınırken sabahlamasıdır.
88-89sezonunda mabedde maç seyrederken babamın repliklerini tekrarlayıp topu arkadakine at demem sonucunda topun arkadaki oyuncuya gelmesi ve geldiği gibi filelere gitmesi, golden sonra oyuncuların bana doğru koşup, tellerin ardından sarılması karşısında babama dönüp, “Beni her maça getir babacım bundan sonra Fenerbahçemin bana ihtiyacı var” demektir.
4-3’lük Gs maçında 4. golü atınca sevinçten zıplarken başımın kapının üst tarafına vurup yarılması, o gece hastanede 12 dikiş atılmasıdır.
Her akşam yatırmadan önce oğlunu kucağına alıp omuz omuza yapmak sarı lacivert şampiyon Fener diye salon yatak odası arasında apatmandakileri kızdıra kızdıra uyutmaktır.
Fenerbahçeli olmak askerde içtimada hazır oldayken Galatasaraya 5. gölü attıkdan sonra 5’ledik diye bağırmaktır.
Olimpiyat Stadındaki Gs-Rize maçında Rize gol attıkça sevinmektir ama maç 5-0 olduktan sonra ya 6-0 olursa dite korkmaktır.
6-0 sadece bizimdir, kimse bizden başka Galatasarayı 6-0 yenemez.
Zaman zaman hayatında en çok sevdiklerini sıralarken hep Fenerbahçenin adını büyük bir gururla en önce düşünüp, söylemektir.
4 yaşındaki oğlunla mabede gidip 3’lü çekmek,
4 yaşındaki oğlunla Feneriuma gidip aynı tişörtü alıp giymek ve sokakta birlikte yürümek, daha da önemlisi koşullar ne olursa olsun sevdanın ne olduğunu görmektir.
Eşine Fenerbahçeli olmasaydın seninle evlenmezdim diyebilmektir.
Sezonun son maçına denk gelmesi nedeniyle düğününde bir çok kimsenin yanında almamasına ve gelmeyenler yüzünden oldukça maddi zarar uğrumasına rağmen, Galatasarayın Trabzondan yediği gollere karşılık Samsuna atılan golleri duydukça daha bir çoşkuyla oynamak, göbek atmaktır. Maç sonuçları Gs:4 – Ts: 0, Samsun:1 – Fenerbahçe : 3 idi.
Trafikte saçma sapan hareketler yapan arabanın şöförüne söylenmeye başladıktan sonra plakasının 34-FB olduğunu fark edince yanından gülümseyerek selam verip geçmektir.
Fenerbahçeli olmak maç günü formamı giyememişsem, kötü bir sonuç alırsak kendimi suçlu hissetmektir.
18 Eylül 1985 gecesi 3-2’ lik Bordo maçını dinleyebilmek için acemi birliğindeki koğuştan kaçıp nöbetçi subaya yakalanmak ve o anda rahmetli Hüseyin Çakıroğlu 3. golü atınca hep beraber garnizonu inletmektir.
Evlenmeden önce eşine benim için önce Fenerbahçe’m sonra sen gelirsin bunu bil ki ilerde sorun çıkmasın demek ve bugün eşi ve oğluyla her maç maraton üste yerini almaktır.
Sevgililer gününde eşine mesaj atarken sevgisini ifade edebilmek için “Seni Fenerbahçe’m kadar çok seviyorum” yazmaktır.
Ekmeği tuza banıp banıp yer gibi, geceleri ateşler içinde uyanarak musluğa dayayıp ağzını su içer gibi bir şeydir.
Aşkın kanunu yeniden yazmaktır.
Motorları maviliklere sürmektir.
Fenerbahçe dayanışmanın diğer adıdır.
Sevgiyi paylaştıkça çoğaltmaktır.
Bütün kirlerin ortasında tertemiz kalabilmektir.
Leyla olmaktır, Mecnun olmaktır, Kerem olmaktır, Aslı olmaktır.
Sahada, salonda, tribünde, yollarda yapılanlarla her seferinde yeni bir şiir yazmaktır.
Bugün Fenerbahçe için ne yaptın sorusunu kendine sormayı şiar edinmektir.
İlk görüşte aşktır, taammüden sevmektir.
Olmadığında yeri doldurulamayacak olandır.
Her şeyden vazgeçtiğin anda bile seni hayat bağlayandır.
Cesaret, akıl, bilgi ve sevginin gücüyle yarını bugünden kurmak ve ona tarih adını vermektir.
Say say bitmez çünkü…
Fenerbahçeli olmak, bütün güzel şeyleri sonsuza kadar yeniden üretmek ve çoğaltmaktır.
Fenerbahçeli olmak, yaşamaktır.
Fenerbahçeli olmak Beşiktaş semtinde 24 daireli apartmanda oturup Fenerbahçe bayrağını balkona asmaktır.
Fenerbahçeli olmak Ankara’ da oturduğun için her hafta maça giden İstanbullu kardeşlerini kıskanmaktır.